Sihirli Ayna Olma Zamanı
Neden beni incitiyor(lar) ki, ben kimseyi incitmek istemiyorum…
Çocuklarının üstün potansiyelli olduğunu yeni öğrenmişlerdi. Bu bilgi onları hem rahatlatmış hem de panikletmişti. Bu durumu öğretmenle paylaşmalarının daha iyi olacağını düşünmüşler ve ellerindeki raporla beraber durumu izah etmeye çalışmışlardı. Öğretmen rapora güvenmediğini, eğer çocuk üstün potansiyelli olsaydı kendisinin fark edeceğini söylemişti. Öğrenimlerini hayat koşulları nedeniyle istedikleri şekilde yaşayamayan anne ve baba; eğitim ve öğretime verdikleri önem ve öğretmene saygıdan dolayı herhangi bir yorumda bulunmadan ikisi de benzer duygularla okuldan ayrılmışlardı. Çocukları farklıydı, ama onlar bu farklılığı “iyi olmayan” bir şey olarak düşünmüşler ve şimdi ne yapacaklarından bihaber yola koyulmuşlardı.
Birkaç hafta sonra velilerin farklı davrandığını hisseden anne; kızından son dönemlerde aldığı okul ile ilgili şikâyetler, okula gitmek istememesi ve sıklıkla hastalanması nedeniyle olayı bütünleştirdiğinde konunun diğer veliler tarafından da öğrenildiği yargısına vardı. Veliler sınav sonuçlarının açıklanmasından sonra; kendi çocuklarının hemen ardından, kızının ismini vererek onun kaç aldığını soruyorlardı. Kızı ise sınıf içinde arkadaşları tarafından oyunlara dâhil edilmiyor, dışlanıyordu. Bir gün kızının hıçkırıklarla ağlayarak, arkadaşlarının ona kötü davrandığını ve onu oyunlara almadıklarını dinlerken büyük bir acı yaşadı. Ebeveyn olarak yaşadığı çaresizlik ve üzüntü ses tonunun her tınısında hissediliyor ve çıkmazda olduğu her halinden belli oluyordu. Kızı onu neden bilerek incittiklerini anlamıyor, incinmenin onda yarattığı duyguyu biliyordu ve bu yüzden kimseyi incitmek istemediğini söylüyordu. Farklı olduğunu hissediyor, ancak bu farklılığın kötü bir şey olduğunu düşünüyordu küçük dünyasında. Konuyu eşiyle paylaştığında, çocuklarının daha fazla hedef tahtası olmadan nasıl bir çözüm yolu olabileceği üzerinde tüm gece konuştular… Keşke biri onlara çocuklarının içinde olduğu durumu anlatabilseydi ve tabi ki çözüm önerilerini de…
Üstün potansiyelli çocukların ve ailelerinin en çok karşılaştıkları durumlardan biri akran zorbalığı. Konuyu derinlemesine incelemeden, Türk Dil Kurumu’nun zorba ve zorbalık tanımına bir bakalım: “Zorba, gücüne güvenerek hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan (kimse). Zorbalık, zorba gibi davranmak”. Akran zorbalığı ise, “Çocuk ve ergenle aynı yaş grubunda olan kişi veya kişilerin birbirlerine veya tek bir kişiye karşı fiziksel, sözel ve davranışsal olarak örseleyici, zarar verici davranışlarda bulunması” olarak tanımlanıyor. Hangisi en kötüsü diye bir şey yoktur, hepsi aynı derecede hırpalayıcı ve sarsıcıdır. Unutmamak ve altını çizmek gerekir ki; akran zorbalığı her çocuğu negatif etkiler, üstün potansiyellilerin hassasiyetleri ile durum daha iyi yönetilmesi gereken bir sürece dönüşür.
Sosyalleşmenin en önemi adımlarından biri okullardır. Okul iklimi kadar, sınıf iklimi de çocukların gelişimlerinde son derece önemli bir rol oynar. Sınıf ikliminin en belirleyici özelliklerinden biri de öğretmenin tutum ve davranışlarıdır. Diğer taraftan akran ilişkileri, veli ilişkileri, okul yönetimi vb. konular da diğer önemli alt başlıklardır.
Aşağıdakiler konu akran zorbalığı olduğunda birçok kez duyduğumuz cümlelerden bazıları:
“Durum ile baş etmeyi öğrenmesi lazım, hayat hiçbir zaman onların istedikleri gibi olmayacak!”,
“Bu kadar hassas olmasın, o da kendini korumayı öğrensin; vurduklarında o da vursun bak bakalım bir daha böyle bir şey olacak mı?”,
“Oynamasın canım o da onlarla, beni istemeyeni ben hiç istemem!” …
“Madem bir sorun var, neden benim çocuğum bunu yaşamıyor?”,
Peki, durum bu kadar basit mi? Sadece durup yorum yapmakla mı kalacağız?
Hatırlatmak da fayda gördüğüm bir diğer konu da, akran zorbalığının sadece ülkemize has bir konu olmadığı, diğer eğitim sistemlerinde de sıklıkla rastlanan bir problem olduğudur. Akran zorbalığının İngilizcesi “Bullying” ve arama motorlarına “bullying gifted students”, (üstün potansiyelli öğrencilerde akran zorbalığı) konusunu yazdığınızda yüzlerce sonuçla karşılaşıyorsunuz.
Şimdi gelelim çözüm önerilerine; yazının sonunda da kitap önerilerini görebilirsiniz.
Tüm Hücrelerinizle Dinleyin, Araya Girmeden ve Yargılamadan Dinleyin: Dinlemek en zor eylemlerden biridir, diğer taraftan karşı tarafı anlamanın da en etkili yoludur. Hepimiz gerçekten dinlenilip dinlenilmediğimizi anlarız! Çocuğunuzu dinlerken sözcükleri, sözcüklerdeki tınıyı, gözlerdeki ifadeyi, ellerini oynatışını, suratındaki mimikleri, bedenindeki hareketleri dinleyin. Onu siz büyüttünüz, sizden iyi anlayacak ve tanıyacak biri yok! Dinleyin, tüm hücrelerinizde ve o anların sadece onun için olduğunu hissederek dinleyin. Duygularının akmasına izin verin. Duygular akan su gibidir; önlerine ket vurulsa da ya o barajı yıkacak ya da akacak başka yol bulacaktır. Tıkandığı noktada “başka”, “sonra”, “aklına gelen başka bir örnek var mı?”, “nasıl hissettin peki?” vb. şekillerde iletişimi açabilirsiniz. Duyguları tanımlamak ve anlatmakta zorlanıyorsa da; Yrd. Doç. Dr. Ayça Konik Köksal’ın seminerlerinde bahsettiği Duygu Sözlüğü uygulamasını yapabilirsiniz. Bu basit uygulama, tahmininizin çok ötesinde faydalı olacaktır. Yapılacak şey, basit bir defter alıp ailenin ortak ulaşabileceği bir noktaya koyarak aile bireylerinden herkesin bildiği veya fark ettiği duyguları yazması olacaktır. Duyguları tanımlamakta biz yetişkinlerin bile nasıl zorlandığını, şaşırarak deneyimlerken çocuğunuza da inanılmaz bir yol açacaksınız. Dinlemenin negatif duyguların en iyi panzehri olduğunu unutmayın!
Çocuğunuz yanında olduğunuzu bilmeli: Bu en önemlisi! O yalnız değil ve bu sorunun halledilmesi için ailesi yanında. Bu, ailenizin birlikte hareket etmesi gereken bir süreç. Yalnız olmadığımız duygusu hangimize iyi gelmez ki! Hele çocukken korktuğumuzda anne ve babamızın yanımızda olduğu anları ve o muhteşem güveni anımsayın. Hani o çok korktuğunuz gece de, anne ve babanız sizi sarıp sarmalamasaydı ne olurdu? Ya da endişelerinizin had safhaya ulaştığı sınavlarda, size güvenlerini ve sevgilerini eş zamanlı hissettirip, değerinizin sonuçlarla değişmeyeceğini söylemeselerdi nasıl hissederdiniz?
Öğretmenler ile konuşup durumu netleştirmeye çalışmanın ve çözüm yolları aramanın bazen ne kadar güç olduğunu biliyorum. Bu durum okul yönetimi için de geçerli. Ancak öğretmen ve rehberlik uzmanı ile konuşarak başlamak en doğru yol. Tabi ki, bu süreçte üstün potansiyelli çocukların farklılıklarını anlamak ve bilmek konusunda da yönlendirici olmanız gerekebilir. Bu noktada; mesleklerini hayatlarında konumlandırdıkları yer, kişinin değerleri, vicdan vb. birçok kriterin devreye girdiğini göz ardı etmiyorum. Ancak ortada yetişkinlerin çözeceği bir problem var.
Süreci takip etmek ve çocuğunuzdaki değişimleri gözlemlemek: Sürecin takibi, bulunacak çözüm önerisine göre değişmekle beraber, çocuğunuz için durumun iyiye gidip gitmediğini takip etmeniz ve durumu çocuğunuzla belli aralıklarla ya da çocuk ihtiyaç duyup konuyu açtığı zaman konuşmanız önemli. O an konuşamıyorsanız bile, nedenlerini açıklayarak belli bir saat vererek öteleyebilirsiniz de.
Diğer taraftan zorbalığı yapan çocuk ya da çocuklar ile ilgili de çalışmaların eş zamanlı başlaması gerekir. Öfke kontrolü, sınırların bilinmesi ve arkadaşlık ilişkileri konuları destek alınması gereken başlıklardan sadece bir kaçıdır.
Çocuğa kendini tanıma ve koruma Yollarının öğretilmesi: Konu çocuk ise, hiçbir çözüm parmak şıklatması kadar hızlı olmuyor. Kendini koruma; duygularını net bir şekilde anlamak ve ifade etmek ile başlar. Burada drama ve tiyatronu kendini tanıma ve duygularını ifade etme anlamında değerli olduğunu düşünüyorum. Fiziksel olarak güçlenmesi ve kendini güvende hissetmesi için, savunma sporlarına yönlendirilmesi de genellikle ailelerin tercih ettiği bir yöntem olabiliyor. Uzakdoğu kökenli bu sporlar çocuğun iç disiplinini desteklemesi açısından da son derece önemli. Ayrıca spor ve dansın da çocukta stresi azalttığını ve olaylar karşısında duygu iniş çıkışlarını pozitif anlamda azalttığı da gözlemleniyor. Diğer taraftan üstün potansiyelli çocukların kendi “zeka yaşıtları” ile olması da başka bir etkin çözüm yolu olabiliyor. Benzerlerini bulmanın konforu ile kendilerini daha iyi hissedebiliyorlar. Bunun için düzenlenen etkinlikler takip edilebilir.
Okulun ve sınıfın kurallarının üzerinde beraberce konuşulması, sorun olduğunda kimlerden ve nasıl yardım isteyeceğinin anlatılması da önemli. Rehberlik servisinin önerileri de son derece değerli.
Yasal haklarınızı bilmeniz çok önemli: Üstün potansiyelli çocuklar ile ilgili bakanlığın yönetmeliklerini bilmek, bilmiyorsanız da bilen uzmanlardan destek almak önemli. (Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanın ilgili yönetmelik ve dokümanlara ulaşacağınız linkler yazının sonunda yer almaktadır.)
Ebeveynlerin kendini tanıması, buzdağının görünmeyen gizli gücü ! Üstün potansiyelli çocuk sahibi aileler ile yaptığımız çalışmalardan birinde konumuz “Okulda Karşılaşılan Problemler ve Çözüm Önerileri”ydi. Katılımcıların ilk önce çocuklarının okulda karşılaştıkları problemleri yazmasını ve sonra en önemliden başlayarak sıralamalarını istedim. Sonra eşleştirmeler yapıldı. Eşleştirilen kişilerden çocukların en önemli okul problemlerinden bahsetmesini ve karşı tarafın ona çözüm önerileri sunması beklendi. Sonrasında her bir katılımcı önce sorunun ne olduğunu, sonra da eşleştiği arkadaşının bu konudaki çözüm önerilerini tüm katılımcılarla yani sınıf ile paylaştı. Çözüm önerilerini dinledikten sonra, tüm katılımcılar berberce alternatif çözüm önerileri getirmeye başladılar. Eğitim süreci bittiğinde hepsinin yüzünde anlaşılmış olmanın, çözüm bulmanın ya da bulmaya yaklaşmanın yorgun ışıltısı vardı.
Bu çalışmalarda bir katılımcımız çocuğunun yaşadığı akran zorbalığından bahsederken hemen her cümlesini “Ama bununla baş etmesi lazım!” şeklinde bitiriyordu. Bir süre sonra bu cümleyi söylediğini fark edip etmediğini sordum. FARK ETMEMİŞTİ. Biliyordum ki, daha önceki “değer”lerimiz çalışmasında da en önemli değerlerinden biri “mücadele” etmekti ve mücadele etmek onun için nefes almak gibi olağan bir süreçti. Peki, “Bu mücadele etmek ve başarmak arzusu bu durumda sizin için mi, çocuğunuz için mi önemli?” dediğimde kısa bir sessizlik oldu, fark etmişti! Sonra çözüm önerileri üzerine konuşmamıza devam ettik.
Eğitimler esnasında farkına varılan noktalardan biri de etkin dinleme ile ilgili. Yapılan çalışmalar ve evdeki uygulamaları bir sonraki buluşmamızda paylaştıklarında birçok katılımcıdan “Ben çocuğumu dinlemiyormuşum!” itirafını duyduğum çoktur. Eğitim süreci devam ettikçe de bu teknikleri nasıl geliştirebileceğimiz ve kullanabileceğimiz hakkında konuşma ve deneyimlerimizi paylaşma şansımız da olur.
Sonuçta, akran zorbalığı okullarda sıkça rastlanılan durumlardan biri, çözüm önerilerinin tek taraflı değil her paydaşın desteğiyle alınması ve süreçlerin takip edilmesi gerekiyor. Zorbalık tartışmasız her bireyi negatif etkiler! Üstün potansiyelleri ise daha derinden yaralar… Bu yüzden, ailelerin reçeteyi kendi ellerindeki malzemeyi en etkin biçimde kullanarak devreye sokması lazım.
Ve son cümle…
Arkadaşları tarafından dışlanan bir çocuğun annesinin ağzından: “Kızım birden heyecanla yerinden kalktı… Prenses değil, ben masaldaki sihirli ayna olmak istiyorum. Prens ve prensesler; prens ve prenses olmak dışında ne yapıyorlar ki? Ama… Ama sihirli ayna olursam, onları kötülük yapmaktan uzaklaştırabilirim. “
Şimdi onların “Sihirli Aynaları” olma zamanı…
Uğur Zat
Üstün Zekâlı ve Yetenekli Çocuklar Aile Eğitim Uzmanı