Ben Yemek Yemiyorum Ki Duygularımı Yiyorum
Duygusal Yemek Yeme: Psikanalitik Bir Bakış
Duygusal yemek yeme, bireyin duygusal durumlarını düzenlemek ya da başa çıkmak için yemek yeme davranışına başvurduğu bir olgudur. Bu davranış, genellikle stres, üzünç, can sıkıntısı ya da mutluluk gibi yoğun hislerin etkisiyle ortaya çıkar. Duygusal yemek yeme, hem bireyin psikolojik iyi oluşunu hem de fiziksel sağlığını etkileyen çok yönlü bir durumdur.
Psikanalitik perspektife göre, duygusal yemek yeme davranışı, bireyin bilinçdışında yer alan çatışmaların ve duygusal boşlukların bir yansıması olarak görülebilir. Freud’un kuramında, çocukluk dönemi deneyimleri ve oral dönemle ilişkilendirilen doyum arayışı, yetişkinlikte yemek yeme davranışlarına yansıyabilir. Oral dönemde doyum sağlayamayan ya da aşırı doyuma maruz kalan bireyler, ilerleyen yaşlarda stres ya da duygusal zorlanma anlarında bu dönemin alışkanlıklarına geri dönme eğilimi gösterebilir.
Yemek yeme, bireyin içsel çatışmaları ile başa çıkmak için kullandığı bir savunma mekanizması olarak da değerlendirilebilir. Örneğin, kaygıyı azaltmak için yemek yeme davranışı, bilinçdışındaki olumsuz duyguları bastırmaya hizmet eder. Bu davranış, bireyin bilinç düzeyine çıkamayan arzularını ve ihtiyaçlarını dolaylı bir şekilde ifade etmesini sağlar.
Duygusal Yemek Yeme ve Kontrol Hissi
Yemek yeme davranışı, bireyin yaşamında kontrol duygusunu yeniden inşa etmeye yönelik bir çaba olarak da değerlendirilebilir. Kontrol, insanın içsel ve dışsal dünyasında denge sağlama arzusunu ifade eder. Yemek yeme davranışı, bu dengenin kaybolduğu durumlarda bireyin içsel bir düzen oluşturma çabasının bir parçası olabilir. Örneğin, yaşamında kontrolü dışında gelişen olaylarla başa çıkmakta zorlanan bir birey, yemek yeme davranışını kendi üzerinde hâkimiyet kurduğu bir alan olarak görebilir. Bu davranış, bireye dışsal belirsizlikler karşısında bir tür güvenlik duygusu sağlayarak anlık bir rahatlama sunar. Ayrıca, kontrol ihtiyacının yemek yeme gibi bedensel bir eyleme yönlendirilmesi, bireyin duygusal karmaşayı daha somut bir biçimde yönetmesine olanak tanıyabilir. Ancak bazı bireylerde, yaşamın kaotik ya da belirsiz durumlarında yemek yeme davranışı, bu kaybolmuş kontrol hissini telafi etmenin bir yolu haline gelir.
Örneğin, birey kendini çaresiz, değersiz ya da kontrolsüz hissettiğinde, yemek yemek bilinçdışında “kendi alanında kontrol sahibi olma” anlamı taşıyabilir. Yemek yeme, bireye anlık bir rahatlama ve kendi bedenine hâkim olma duygusu sunabilir. Bu nedenle, özellikle aşırı yemek yeme krizleri, bireyin yaşamındaki kontrol kaybını işaret edebilir.
Aynı zamanda, bilinçdışı çatışmaların yoğun olduğu durumlarda, yemek yeme bireyin otoriteyle ya da dış dünyayla olan çatışmalarını da temsil edebilir. Kontrol ihtiyacını yemek yoluyla telafi etmek, bireyin bilinçdışı düzeyde kendine yönelik bir güvenlik arayışı olduğunu gösterebilir.
Duygusal Yemek Yeme ve Travma İlişkisi
Travmaların bilinçdışında bıraktığı izler, bireyin duygusal düzenleme becerilerini etkileyebilir. Travmatik deneyimler, bireyin güven ve bağlılık gibi temel ihtiyaçlarını zedeleyebilir. Bu ihtiyaçların karşılanmaması, bireyin bir tür ‘eksiklik’ hissiyle yaşamasına neden olabilir. Bu eksiklik hissi, yiyeceklerle telafi edilmeye çalışılır.
Özellikle çocukluk döneminde yaşanan duygusal ihmal ya da istismar, bireyin kendi duygusal ihtiyaçlarını anlamakta ve ifade etmekte zorlanmasına yol açabilir. Bu bağlamda, yemek yeme davranışı, bireyin hem kendisiyle hem de başkalarıyla olan ilişkilerini düzenlemeye yönelik bilinçdışı bir çaba olarak yorumlanabilir.
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşayan bireylerde, yiyeceklere yönelme davranışı sıkça gözlemlenir. Örneğin, bir birey çocukluk döneminde yaşadığı fiziksel veya duygusal travmanın etkilerini yetişkinlikte yeme alışkanlıklarına yansıtabilir. Travmanın tetiklediği yoğun duygularla başa çıkmakta zorlanan birey, yemek yeme davranışını bir tür kaçış ya da yatıştırıcı olarak kullanabilir. Bu durum, özellikle stresli ya da travmatik anılarla karşılaşıldığında aşırı yemek yeme krizleri şeklinde kendini gösterebilir. Psikanalitik açıdan bu, bireyin bilinçdışında yaşadığı kontrol kaybını ve güven eksikliğini telafi etme çabası olarak değerlendirilebilir. Yemek, bireyin kaotik bir iç dünyada bir nebze de olsa güvenlik ve istikrar arayışını temsil eder. Örneğin, bir travma sonucu güvenli bağlanma ihtiyaçları zedelenmiş birey, yemek yeme sürecinde kendini güvende ve kontrol altında hissedebilir. Bu davranış, travmatik deneyimin yol açtığı duygusal boşluğun ve kaygının geçici olarak yatıştırılmasını sağlar.
Duygusal Yemek Yeme Nasıl Anlaşılır?
Duygusal yemek yeme davranışının belirtileri genellikle aşağıdaki şekilde gözlemlenir:
1. Ani ve Yoğun Yeme İsteği: Bu yeme isteği, genellikle belirli bir yiyeceğe (tatlı, fast food gibi) odaklanır ve acil olarak hissedilir.
2. Fiziksel Açlıktan Farklı Olması: Duygusal yeme, fiziksel açlığa eşlik eden midedeki boşluktan ziyade ruhsal bir boşluk hissiyle başlar.
3. Yeme Sonrası Pişmanlık: Fiziksel açlık giderildiğinde doyum hissedilirken, duygusal yemek yeme süreci genellikle suçluluk ya da pişmanlıkla sonlanabilir.
Başa Çıkma Stratejileri
Duygusal yemek yeme davranışını anlamak ve düzenlemek için psikanalitik yaklaşımlar önemli bir yer tutar. İşte bu perspektiften önerilen bazı stratejiler:
1. Bilinçdışı Duyguların Keşfi: Terapi, bireyin bilinçdışındaki çatışmaları ve duygusal boşlukları anlamasına yardımcı olabilir. Bu süreçte birey, yemek yeme davranışının kökenlerini keşfederek duygusal farkındalığını artırabilir.
2. Sembolizmi Anlamak: Yemek yeme davranışının birey için neyi temsil ettiğini anlamak önemlidir. Yemek, sevgi, güven ya da rahatlık gibi bilinçdışı anlamlar taşıyor olabilir.
3. Duygusal İhtiyaçların İfade Edilmesi: Terapötik süreçte bireyin bastırılmış duygularını ifade etmesine olanak tanınır. Bu, bireyin yemek dışındaki yollarla duygusal ihtiyaçlarını karşılamasını sağlar.
4. Bağlanma ve Güvenin Yeniden İnşası: Özellikle travmaya bağlı duygusal yemek yeme davranışlarında, bireyin güvenli bağlanma ilişkileri kurması desteklenir. Bu, bireyin yeme davranışını bir başa çıkma mekanizması olarak kullanma ihtiyacını azaltabilir.
5. Kontrol Duygusunun Sağlıklı Yollarla İnşası: Yemek dışındaki yollarla kontrol hissini yeniden inşa etmek, bireyin özsaygısını ve içsel dengesini artırabilir.
6. Bilişsel Davranışçı Stratejiler: Bilişsel davranışçı terapi (BDT), bireyin yemek yeme davranışlarını tetikleyen otomatik düşünce ve inançları fark etmesine ve bunları yeniden yapılandırmasına yardımcı olabilir. Örneğin, “Yemek yersem kendimi daha iyi hissedeceğim” gibi işlevsiz düşünceler, “Duygularımla başka yollarla başa çıkabilirim” şeklinde daha sağlıklı bir biçimde değiştirilebilir. Ayrıca, duygusal yemek yeme ataklarını önlemek için bireylerin duygusal farkındalık geliştirmesi ve alternatif başa çıkma stratejileri belirlemesi teşvik edilebilir. Bu, bireyin meditasyon, egzersiz ya da yaratıcı aktiviteler gibi sağlıklı başa çıkma stratejilerine yönelmesine yardımcı olabilir.
Duygusal yemek yeme, bireyin bilinçdışı ihtiyaçlarını ve çatışmalarını anlamak için bir pencere sunar. Bu davranış, yalnızca bir sorun değil, aynı zamanda bireyin kendi iç dünyasını keşfetme yolunda bir ipucu olarak da görülebilir. Duygusal yemek yeme ile başa çıkmak, bireyin kendisiyle daha derin bir bağ kurmasını ve duygusal ihtiyaçlarını daha sağlıklı yollarla karşılamasını sağlar. Unutulmamalıdır ki, her bireyin hikayesi kendine özgüdür ve bu hikayeyi anlamak, değişimin ilk adımıdır. Bazı bireyler için yemek yeme, bir başa çıkma mekanizması olurken, diğerleri için duygusal yükleri anlamlandırmanın bir yolu olabilir. Bu nedenle, duygusal yemek yeme davranışıyla çalışırken bireyin yaşam öyküsünü ve özgün ihtiyaçlarını dikkate alarak daha derin ve kalıcı bir değişimin kapılarını aralayabiliriz.